Tour de France 2010

Tour de France 2010
Takımlar, Sporcular ve Formalar

Tour de France 2010

Tour de France 2010
Etap Tanıtımları

Cuma, Temmuz 31

Sir İçin Bir Dakika Sessizlik

1933-2009




Yarı Yarıya Tribünler

Nihayet İstanbul'da yarı yarıya tribünler özlemimiz dinecek. Aslında daha once bu fırsatı Turkiye Kupası Finali Galatasaray - Fenerbahçe maçında yakalamıştık. Ancak o maç başta vali olmak üzere emniyet teşkilatı, basın üçlüsünün "kan dökülecek, çocuklarınızı yollamayın, dağ başında olacakları engellemek imkansız" feryadları arasında 25000 seyirciye oynanmış. Stadın sadece 1/3 ü dolmuştu. Bu sefer kuzey tarafındaki metro inşaatı dışında sorun yok gibi !
35.000 Fenerbahçeli ve 35.000 Beşiktaşlı. Demek ki İstanbuldaki Beşiktaşlıların %90 ı maçta olacak. Olsun her şekilde yarı yarıya tribün özlemimiz dinecek. Biz alttaki resimler gibi oturmayız ama olsun. Yarı yarıya olsun da nasıl olursa olsun.


Bristol City vs Hull City, Championship Play-Off Finali (Wembley 2008)

Perşembe, Temmuz 30

Bir Tezahürata Özlem


Hafızamızın hatırladığı ilk tribün tanışıklığımız 1978 yılında oldu bizim. Ondan öncesi de var diyor büyüklerimiz, omuzlarından seyrettiğimiz.. Ama onları hafızamız gözümüzün önüne getirmiyor. Dolayısıyla saymıyoruz onları. 78'den beri sayıyoruz.. Velhasıl çocukluk dönemimiz tribünleri 70'lerin sonu, 80'lerin başıydı. Gençlik çağına ilk adım atış dönemimiz tribünleri 80'lerin ortaları, hızlı gençlik dönemimiz tribünleri de 80'lerin sonları ve 90'lardı..Şimdilerde en çok pişman olduğumuz şey, gittiğimiz maçların tarih ve skorlarını bir deftere not düşmemiş olmak. Şimdiki aklımız olsa, 1978'deki o ilk Fenerbahçe-PSV maçından itibaren gittiğimiz her maçı yazardık. Kimbilir kaç İnönü, kaç Ali Sami Yen, kaç Kadıköy, kaç Spor Sergi, kaç Abdi İpekçi, kaç Burhan Felek maçı olurdu.. Ama yazmamışız işte, geçti artık Bor'un pazarı...Bunlardan neden bahsediyorum ? Çok ama çok özlediğim bir tezahüratı yad etmek için.. Ey sevgili dostlar.. Eskiden klasik mi klasik bir tezahürat vardı. Bestesi-güftesi falan yoktu. Melodisi de yoktu. Gönül vereceği takımla yeni tanışan tüm çocukların, taraftarlık müessesesine adım atacak tüm adayların ilk öğrendiği tezahürattı belki de.. Oturup da düşünülerek yazılmamıştı. Zaten yazılacak bir yanı da yoktu. Maç esnasında kararlaştırılıp söylenmezdi de. İçten gelirdi, hançere patlatırdı.. Stadın herhangi bir yerinden fırlar, 2 saniyede tüm stadı sarardı. Takım baskı kurmuş, iyi bir atak yapmış, gol pozisyonuna girmiş ama top auta gitmişse, bir anda bütün tribünleri tek ses olarak haykırtırdı.. Salonda çok önemli bir anda gelen 3'lükten sonra, yada bir smaçtan sonra birdenbire dillerden dökülürdü. Dedik ya, oturulup da düşünülmezdi bunu bağırmak. Zaten kendisi gelirdi. En içinizden, en kalbinizden dökülür bir şekilde..Evet, dünyanın en klasik tezahüratından bahsediyorum. 3 alkışla süslenen takım adı haykırışından bahsediyorum. Kitlenin sözleşmeden haykırdığı;Feener (...) Feener (...)tezahüratından bahsediyorum. Evet eskiden böyle bir şey vardı. En gaza gelinmesi gereken yerde kendiliğinden patlardı. Hepi topu 8-10 saniye sürerdi-sürmezdi. Ama elektriği hem tribündeki kitleyi, hem de sahadaki oyuncuları korkunç etkilerdi..Bugün Fenerbahçe tribünlerinde malesef bu klasik yok olmuştur. Artık söylenmemektedir. Daha doğrusu bir yanardağ gibi bu tezahürat patlamamaktadır artık. Diğer tribünler için ahkam kesmiş gibi olmayayım ancak tv'den gördüğüm kadarıyla Galatasaray ve Beşiktaş tribünlerinde de nadirleşmiştir bu klasik. Ama onlarda tamamen bitmemiş görebildiğim kadarıyla. Zaman zaman bu şekilde bağırılıyor zannedersem.. Ama kendi tribünümde malesef kalmadı.. Bugün dünyanın hemen her tribününde varlığını koruyan, en gerekli yerlerde, en gaza gelinen durumlarda Real Madrid'lilerin "Maadrid (...) Maadrid (...)", Juventus'luların "Juuve (...) Juuve (...)", Milan'lıların "Miilan (...) Miilan (...)", İnter'lilerin "İnter (...) İnter (...)", Barcelona'lıların "Barca (...) Barca (...)" diye haykırdıkları ritüel, bizde varlığını çoktan kaybetti.. Malesef..Bunları yermek yada yargılamak adına yazmıyorum. Özlediğim için yazıyorum. 1-0 geride olduğun ve atak üzerine atak yapıp rakibi boğduğun anda bir volkan gibi patlayan "FEENER (...) FEENER (...)" tezahüratını haykıramadığım için yazıyorum. Keşke dönse tribünlere.. Keşke yine haykırsak.. Sözleşmeden, planlamadan.. En içten, en kalpten, en candan gelen şekliyle dillerimizden dökülse, tüm Kadıköy'ü sarsa.. Keşke...

Bu yazının tamamı http://kingsantillana.blogspot.com dan alınmıştır.

Çarşamba, Temmuz 29

Fenerbahçe`de Denetleme Kurulu Şoku!

Fenerbahçe’de Denetleme Kurulu Şoku! Haberi en sonuna kadar okumanızı önemle rica ederim. Ali Şen görevden ayrılmadan önce bir söz verir: "Kulübün denetimini bağımsız bir kuruluşa yaptıracağım". Tüm kongre üyeleri bu kararı desteklerler. Fenerbahçe kulübünün 28 Şubat 2009 tarihindeki Mali Genel Kurul Toplantısında toplam borcun 159 Milyon USD olduğu üyelere dağıtılan kitapçıkta yer alır. (lütfen kitapçıkları falan aramayın ve yazıyı sonuna kadar okuyun ! )Denetleme kurulu ise farklı bir görüş belirtir. ”2007 yılında 158 Milyon USD olan borç alacak farkı 2008 yılında 197,8 Milyon USD’dir” der.09 Temmuz 2009 günü yapılan aylık olağan Divan toplantısında konuşan başkan Aziz Yıldırım konsolide borç alacak farkını 211 Milyon USD olarak açıklar.Rakamlar arasındaki fark kafaları karıştır, çünkü fark az buz değildir.Kurumsal Yönetim ve Mali İşler Koordinatörü kulübün 2008-2009 sezonunu 92 milyon TL zarar ettiğini de kaydederek, 2009-2010 sezonunda 46 milyon TL zarar beklediklerini dile getirir.Başkan Yıldırım, yaklaşık 1 saat süren konuşmasında değişik konularda açıklamalarda bulunur:"Detaya girdiğimiz taktirde, biz açık seçik olarak Fenerbahçe’nin mali durumunu ortaya koyacağız. Fenerbahçe`de saklı gizli hiçbir şeyin kalmaması lazım. Kulüp denetleniyor. Ben de denetimden yanayım, denetlensin her şey net olarak belirlensin. Her türlü denetim yapılsın Fenerbahçe`nin meseleleri masaya getirilsin tartışılsın. Yeni öneriler gelsin, Fenerbahçe`nin gelişmesi için çözümler üretilsin. Eleştirilere ve değerlendirmelere karşı değiliz. Bunlara karşı küskünlük alınganlık aklımızdan geçmiyor. Size şunu söylemek istiyorum ki; Eylül ayında basına kapalı daha detaylı bir bütçe değerlendirmesiyle ilgili herkesin merakını giderebilecek bir bilgilendirme toplantısı daha yapabiliriz” der.Ali Şen zamanında bağımsız denetim denirken hala aynı şeyleri söyleyen başkan Aziz Yıldırım’a kimse “peki bugüne kadar niye adım atmadınız” demez , “Eylül ayındaki toplantı neden basına kapalı olacak” diye sormaz!Temmuz ayının son günlerinde Fenerbahçe Kulübü Denetleme Kurulu üyelerinden Suat Sucuka, Emin Şanlı ve Orhan Ermeç’in sürpriz biçimde istifa etmeleri, camiayı şoke eder. Neden istifa ettikleri henüz belirsizdir.Sarı lacivertli camianın önde gelen isimlerinden Vefa Küçük, kulüp tarihinde ilk kez denetleme kurulundan üç üyenin birden istifa ettiğini belirterek, “Fenerbahçe tarihinde bugüne kadar böyle bir şey görülmedi. Bırakın Fenerbahçe’yi Türk futbol tarihinde hiç rastlanmadı. Denetleme kurulundaki değerli arkadaşlarımız Suat Sucuka, Emin Şanlı ve Orhan Ermeç’in istifa kararı almaları,Fenerbahçe’nin geleceği için iyi olmadı. Bu arkadaşların üç tane yedekleri var, ancak o yedeklerden biri istifa ederse, o zaman kulübümüze olağanüstü kongre yolu gözükür” diye konuşur.Fenerbahçe Kulubü Yönetim kurulu üyesi Ali Koç olayı önemsemeyerek şöyle der : “Denetleme kurulu üyeleri kendi öne sürdükleri, her toplantıya çağrılmama gerekçesiyle yönetime istifalarını sunmuşlardır.Yönetim kurulumuz istifaları değerlendirmektedir, eğer uygun görülürse yedek üyeler denetleme kuruluna devam edecektir. Bu olaylar normaldir.”Fenerbahçeli yazarlardan Can Bartu‘nun yorumuysa ilginçtir.Can Bartu şöyle der:Bu istifanın üç sebebi olabilir;1-Yıldırım Yönetimi bu üç kişiyi kale almıyordur. Mutat bilgilendirmeyi yapmıyorlardır. İletişim eksiği vardır. Bunlar da kızıp istifa etmişlerdir.2-Kulübün mali durumunda açmazlar vardır, uygun işler yapılmıyordur, Denetleme Kurulu’nun ikazlarına rağmen yanlış düzeltilmiyordur. Bu üç isim o zaman istifa eder.3-Belli bir provokasyondur, Aziz Yıldırım Yönetimi zorda kalsın diye istifa etmişlerdir.Bir kere şunlar çok iyi bilinmeli.Denetleme Kurulu bağımsız organdır. Genel Kurul’a karşı sorumludur. Denetleme Kurulu istifalarını Başkan’a ya da Yönetime veremez! Yanlış kere yanlış! Bu istifalar yürürlüğe girmez! Eğer sıkıntılı bir durum da varsa Denetleme Kurulu, Genel Kurulu toplantıya çağırır ve gerekçesini açıklayarak görevi bırakır. Suat Sucuka, Ramiz Orhan Ermeç ve Emin Sanlı’nın yaptıkları abesle iştigaldir. Ve de usulsüzdür.Böyle bir istifa son derece şaibeli bir ortam yaratır ki yönetimi yaralar!Ayıptır.İstifa edenlerin yerine üç yedek üye seçilir ve Denetleme Kurulu yoluna devam eder. Çıkarılan asılsız haberlerle; Eğer yedek üyelerden; Aliyar Dengiz, Cengiz Erden, Hasan Selim Sanver`den biri daha istifa ederse Fenerbahçe’de seçime gidilir lafı külliyen yalandır. Aziz Yıldırım ve yönetimi bu yüzden düşmez. Başkanlık seçimine de gidilmez!Sadece Denetleme Kurulu için bir seçim daha yapılır ve Yıldırım Yönetimi süresi sonuna kadar görevine devam eder.Haber burada bitiyor.Şimdi haberimizde bazı düzeltmeler yapacağız.Ali Şen yazan yerlere Özkan Canaydın,Aziz Yıldırım yazan yerlere Adnan Polat,Fenerbahçe yazan yerlere Galatasaray,Vefa Küçük yazan yerlere Hayri Kozak,Ali Koç yazan yere Mümtaz Tahincioğlu,Can Bartu yazan yere Osman Tamburacı yazın.Denetleme kurulu üyeleri aynı kalabilir!Ve şimdi tüm haberi tekrar okuyun!Haberlerin tamamı gazetelerden alınmıştır,gerçektir… Neden yer yerinden oynamıyor diye sormayın bilmiyorum, aslına biliyorum da anlatmak uzun iş… Köşe başını tutmak, sirayet etmek, gündem değiştirme başarısı diye özetleyim.Sizce de şevçenko gelmeli mi?8 brezilyalı sorun yaratmaz mı?Son anda bir transfer bombası patlatabilir miyiz?
Bozkurt K.Yılmaz

Blog açılış yazımız olarak antu.com yazarlarından Bozkurt Kenan Yılmaz'ın www.antu.com adresindeki harika yazısını seçtik. Yazarın affına ve anlayışına sığınıyoruz.